Kanun Hükmünün Yerine Gelmesi Kanun Hükmünün Yerine Gelmesi

Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi

Kanun hükmünün yerine getirilmesinin en temel tanımı failin suç işlemesine rağmen eylemin hukuka uygun olarak işlenmesinden dolayı ceza almamasıdır. Ancak kanun hükmününün yerine getirilmesinden bahsedebilmek için gerekli şartların sağlanması gerekmektedir. 

Kanun hükmünün yerine getirilmesi söz konusu olduğunda sadece kanunlarda öngörülen hallerin değil aynı zaman da yönetmeliklerin, tüzüklerin ve normlar hiyerarşisinin öngördüğü tüm maddi hukuk kurallarının anlaşılması gerekmektedir. 

Kanun hükmünü yerine getiren kişiler genellikle kamu görevlileri olarak düşünülse de bu kişi herhangi bir görevi olmayan ve sıradan bir kişi de olabilmektedir. 

Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi Şartları

Kanun hükmünün yerine getirilmesinden dolayı ceza verilemez maddesinin uygulanması için gerçekleştirilen fiilin çeşitli şartları taşıması gerekmektedir. 

Yetki Veren Bir Norm Olmalıdır?

Hukuk düzeninin yetki  verdiği bir eylemi aynı zamanda cezalandırılması mümkün olmamaktadır.  Bu sebeple de kanun maddesinde yer alan “kanun” kelimesinden anlaşılması gereken normdur. Üstelik bu normun ceza hukukunda yer almasına da gerek bulunmamaktadır.

Hükmün uygulanması için gerekli olan ilk şart yetki ya da ödev veren bir kanunun varlığının söz konusu olmasıdır. Bazı kanunlar herkese belli bir biçimde davranma yetkisi verirken, bazı kanunlarda sadece yetkili kişilere yetki vermektedir. Örneğin CMK’nın 90. maddesinde belirtilen hallerde herkese tutuklama yetkisi verirken, icra kanunundaki bir madde sadece haciz memurlarına haciz etme yetkisi vermektedir.

Şartlara Uygun Davranılması

Kanuna dayanılarak yapılan bir eylemden ceza alınmaması için yerine gelmesi gereken bir diğer şart ise yapılan eylemin sadece kanunlarda belirtilen şekli ile uygulanmasıdır. Eğer yapılan eylem kanunun belirlemiş olduğu sınırları aşar ise o zaman suç işlenmiş sayılır. 

Amirin Emrinin Yerine Getirilmesi

Türk Ceza kanunu’nun 24. maddesinin 2, 3 ve 4. maddelerinde yer alan amirin emrinin yerine getiren bir kişi için cezai işlem uygulanamaz. Ancak bunun için emrin yetkili bir merciden verilmesi gerekmektedir. Ayrıca emri alan kişinin de görevi gereği bu emri yerine getirmesi zorunlu olmalıdır. Bu durumda emri yerine getiren kişi yaptığı eylemden zorunlu tutulamaz. 

Diğer bir yandan konusu suç olan bir emir hiçbir şekilde yerine getirilemez. Aksinin olması durumunda ise hem emri yerine getiren ve hem de emri veren kişi suçtan sorumlu olmaktadır. 

Emir alan kişinin emrin hukuka uygunluğunu denetleme zorunluluğu bulunmaktadır. Emrin hukuka uygunluğunun denetlenemediği durumlarda ise verilen emirden sadece emri veren sorumlu olmaktadır.

Amirin emrinin yerine getirilmesi hükmünün uygulanması için emrin amir durumunda olan kişiden ya da heyet tarafından verilmesi gerekmektedir. Verilen emir ise astlara verilmelidir. Amirin emrinin yerine getirilmesi dolayısıyla eylemden sorumlu olunmaması için gerekli olan şartlar ise şunlar olmaktadır. 

Bir Emir Olmaldır

Emirin kanundaki tanımına baktığımızda bir hareketinyapılması ya da yapılmaması amacıyla asta verilen beyandır. Bu sebeple de bu hükmün uygulanabilmesi için emir veren ile emir alan kişide astlık üstlük ilişkisinin bulunması gerekmektedir. Hükmün bu özelliğinden dolayı da özel hukuktan kaynaklanan bağlılık ilişkilerine bu hüküm uygulanamaz.

Emir Bağlayıcı ve Meşru Olmalıdır

Emir veren ile emir alan kişiler arasında ast üst ilişkisi bulunsa dahi verilen emirin meşru olması gerekmektedir. Biçimsel ve içerik yönünden olmak üzere ikiye ayrılan meşruluğun sağlanması durumunda emri yerine getiren sorumluluktan kurtulmaktadır.

Biçimsel Yönden Meşruluk

Bir emrin biçimsel yönden meşru olabilmesi için emiri veren makamın bu emri vermeye yetkisinin bulunması gerekmektedir. Diğer bir yandan emri alan kişinin de verilen emri almaya yetkisinin de bulunması gerekmektedir. Bunların yanında emrin kanunun öngördüğü şekilde verilmesi de gerekmektedir. 

Örneğin yazılı bir şekilde verilmesi gereken emir sözlü olarak verilirse emri veren ya da alan kişi uygun olsa dahi emrin veriliş şekli sebebiyle emir meşru olmayacaktır.

İçerik Yönünden Meşruluk

Verilen emrin içerik yönünden de kanunlara uygun olması gerekmektedir. Bu sebeple de emri alan kişi kural olarak emrin içeriğinin kanunlara uygun olup olmadığını araştırmak ile yükümlüdür. 

İçerik yönünden hukuka aykırılık iki farklı şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki emrin konusunun kanuna aykırı olmasına rağmen suç olarak nitelendirilmemesi olurken, ikincisi ise emrin konusunun suç olmasıdır. 

Verilen emrin içerik yönünden hukuka aykırılık şekli suç içermiyor ise o zaman emri alan memurun bu durumu amirine bildirmesi gerekmektedir. Eğer amir emrin uygulamasını yeniden emreder ise o zaman memurun sorumluluğu ortadan kalkacaktır. 

Verilen emrin içerik yönünden suç olması durumunda ise memurun emri yerine getirmemesi gerekmektedir. Yerine getirmesi durumunda ise sorumlu tutulmaktadır. Ancak bu durumun bir istisnası bulunmaktadır. Çünkü bazı durumlarda astların verilen emirleri yapmama gibi bir seçenekleri bulunmamaktadır. Bu durumlar kanunda yer alan maddelere uygun olur ise o zaman emir için bağlayıcı gayrimeşru emir sıfatını alacaktır. Özellikle devlete bağlı bazı işlerin aksatılmadan sürdürülmesini sağlamak için yerine getirilmesi gereken fiillerdir. Bu sebeple de özellikle kolluk kuvvetlerinde ve askerlik hizmetlerinde geçerli olmaktadır. Bu hizmetlerde sorumluluk emir verene ait olmakla birlikte astlardan mutlak itaat beklenilmektedir.

Hakkın Kullanılması

Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinin birinci bendinde yer alan kanun kapsamında hakkını kullanan bir kişiye ceza verilemez. Ancak bu hükümden yararlanmak için gerekli olan şartlar şunlar olmaktadır.

Subjektif Bir Hak Olmalıdır

Eğer kanun tarafından bir kişiye bir hak verilmiş ise kişinin bu hakkını kullanmasından dolayı cezalandırılması mümkün olmamaktadır. Hakkın varlığından söz edilebilmesi için hakkın hukuken korunması ve hakkın kullanılmasının kişinin iradesine bırakılmış olması gerekmektedir. Bu hakkın kaynağını ise başta Anayasa olmak üzere kanunlar, diğer yasalar, idari tasarruf, yargı kararı, hukuki işlem, örf ve adetler oluşturmaktadır. Bu kaynakların öngördüğü haklar ise şunlar olmaktadır.

  • Şikayette bulunma,
  • Zilyetin ya da mülkiyetin korunması, 
  • Haber verme hakkının kullanılması,
  • Eğitim ya da terbiye hakkının kullanılması, 
  • İhbar hakkının kullanılması,
  • Düşünce özgürlüğünün bir sonucu olan eleştiri hakkının kullanılması,

Hakkın Doğrudan Kullanımının Mümkün Olması Gerekir

Bu hükümden yararlanabilmek için gerekli olan bir diğer şart ise kişinin hakkını doğrudan kullanabilmesidir. Eğer kişinin hakkını kullanması için yetkili mercilere başvurması gerekiyor ise o zaman bunu yapmadan hakkını kullanması durumunda yaptı fiilen sorumlu olacaktır.

Hak, Normun Belirlediği Sınırlar İçerisinde Kullanılmalıdır

Hakkın kullanımı sırasında kanunda çizilen sınırların aşılmaması gerekmektedir. Sınırların aşılması ya da hakkın kötüye kullanılması durumunda ise kişi yaptığı eylemden sorumlu olacaktır. 

İlgilinin Rızası

Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinin 2  bendinde yer alan kanuna göre bir kişinin üzerinde mutlak tasarruf hakkı bulunan bir hakkı ile ilgili olmak üzere açık rıza vermesi durumunda işlenen fiilden dolayı ceza verilememektedir.

Rıza Gösterme Ehliyetinin Bulunması


İlgilinin rızası hükmünden yararlanabilmek için gerekli olan ilk şart kişinin rıza gösterme ehliyetine sahip olmasıdır. Eğer yeterli yetkinliğe sahip değil ise o zaman kişi işlediği eylemden mağdurun rızası bulunsa dahi suç işlemiş sayılacaktır. 

Rızanın Açıklanmış Olması Şartı

Rızanın açıklanması farklı şekillerde olabilmektedir. Bunun yanında kanunda bazı rızaların açıklanma şekli kanunlar ile belirlenmiştir. Bu durumlarda rızanın geçerli olabilmesi için kanunda belirtilen şekilde açıklanması gerekmektedir. 

Rızanın geçerli sayılabilmesi için gerekli olan bir diğer şart ise rızanın sakatlanmasına neden olan şeylerden birisiyle bozulmamış da olması gerekmektedir. Bu şekilde rızanın elde edilmesi durumunda ise rıza geçersiz sayılacaktır. Bu sebeple de fail yaptığı fiilden sorumlu tutulacaktır.

Son olarak rızanın hareketin gerçekleşmeden önce gösterilmesi ya da hareket gerçekleşirken verilmesi gerekmektedir. Rızanın hareketten sonra gösterilmesi durumunda ise rıza geçersiz olacaktır.

Rızanın Konusu Elverişli Olmalıdır

Açıklanan rıza konusu üzerinde kişinin tamamen tasarruf yetkisinin bulunması gerekmektedir. Ayrıca hakkında kanunlara uygun bir şekilde kullanılması gerekmektedir. 

Verilen rızanın daha sonrasında geri alınması durumunda fiilin devam etmemesi gerekmektedir. Diğer bi yandan rıza geri alınana kadar olan süreçteki suçlardan sorumlu tutulmayacaktır.

Subscribe to Our Newsletter

Hukuki Konularda Danışmak İçin Bize Ulaşın

Merak ettiğiniz hukuki durumlarla ilgili bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir